vicdan muhasebesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
vicdan muhasebesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3.01.2013

MANTIK VİCDAN ÇATIŞMASI




    Hava serin fakat güneşli.. Bir süre Beşiktaş'ta  dolaştıktan sonra, arkadaşımla buluşmak için Beşiktaş- Kadıköy vapuruna biniyorum.. Hemen salonun girişine oturup, hareket etmesini bekliyorum. Bir kaç dakika sonra en fazla 2 metre sağımda bir bayanın sesiyle bakışlarımı o tarafa yöneltiyorum. 40 yaşlarında , eli yüzü düzgün bir kadın, yanında ağzındaki maskeden dolayı yüzünü göremediğim ama en fazla 14- 15 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim zayıf, uzun boylu bir erkek çocuğu. İlk cümleyi kaçırmışım "oğlum kan kanseri" İçim acıyor, gencecik bir çocuk. İnsan ister istemez empati yapıyor hemen.."maliyeti 400  Tl. olan iğneyi her hafta vurulmak zorunda.Bu masrafı Lösemili Çocuklar Vakfı karşılıyor". Kendimi çok kötü  hissediyorum. Çocuğun hasta oluşundan mı, yoksa bu kadar insanın karşısına çıkıp para istemek zorunda kalışlarından mı bilmiyorum. "Bu hafta oğlumun kanının değişmesi lazım. Ama ne yazık ki, bunu karşılayacak durumda değilim.Vakıf ta bu konuda yardımcı olmuyor, imkanları kısıtlı.." İnsanın içinden isyan edesi geliyor. Hastalık bile zenginlerin hakkı demek ki. Fakirin, dar gelirlinin hasta olmak gibi bir lüksü yok. Acaba devletin bu durumdaki insanlara karşı hiç mi fonu yok...Yoksa neden bu insanlar kaderlerine terk ediliyor.Varsa neden vapurdaki yetkililer böyle bir şeye göz yumuyorlar.. Daha fazla bakamıyorum, içim elvermiyor. O kadar rahatsız oluyorum ki bu durumdan, hani yer yarılsa da içine girsem diyesim geliyor. "İsteyenler dr. İnci Hanım'dan, dr. bilmem kimden telefonla oğlumun durumunu öğrenebilirler"  Elindeki kağıtları gösteriyor sanırım bu arada. Ama ben de dahil, hiç kimsenin böyle bir şeye yelteneceğine ihtimal bile vermiyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Kimseden de bir hareket yok. "Beni dilenci zannetmenizi istemem, ama ana yüreği işte, çok çaresizim." Bilmez miyim, insan böyle bir durumda, evladı için canını bile  verir, hem de gözünü bile kırpmadan, hırsız da olur, dilenci de.  Gözlerinin önünde, canından bir parçasının eriyip gitmesine kim dayanabilir ki..
       Ama ben normalde itibar etmem böyle şeylere. Çünkü her köşebaşında , her kavşakta o kadar çok insan var ki " bir ekmek parası" diyen.. Sabah geçerken sizden 2 kuruş isteyen, akşam dönüş yolunda hala orada .Bir yandan da ya kadının dedikleri doğruysa diyorsunuz.. Versem aklımla, mantığımla çatışacağım, vermesem vicdanımla.. Üstelik o an farkettim ki, vermeye utandım. Onca insanın arasından ayağa kalkıp para vermek utanç verici gibi geldi. Hem karşımdaki insan açısından, hem de kendi açımdan.. "bak böyleleri yüz vermese , bunlar ulu orta para isteyemezler" diyecekler hissine kapıldım bir an. Oysa  insanın kendisine karşı vicdanı rahatsa, başkalarının dediğine de çok itibar etmemeli böyle konularda .. Ben bütün bunları düşünürken, teşekkür edip, karşıdaki bölüme geçiyorlar.  Keşke verseydim demeye başlıyorum bu kez. Tipik ikizler burcu işte.. Karasız, ne yapsa içine sinmeyen insan modeliyim ben. 
      Aradan pek fazla zaman geçmeden, orta bölümde görüyorum tekrar ana-oğulu. Hah diyorum, hadi ver de kurtul. İskeleye yanaşmak üzereyiz zaten. Çantamdan parayı alıp başımı kaldırdığımda, gözden kaybediyorum onları. İnerken rastlarım belki deyip, etrafı kolaçan ediyorum ama nafile....Üzülüyorum . Artık çok geç.. Anlıyorum ki, mantığınla istediğin kadar çatış, bir şekilde susturursun, ikna edersin...  Daha olmadı " sana ne ya, istedim ve yaptım, keyfimin kahyası mısın " diyebilirsin.  Ama insan asla vicdanıyla ters düşmemeli.  Bazen kendimizden bile şüpheye düşerken, karşımızdaki insanın doğruluğu, dürüstlüğü hakkında nasıl bir yargıya varabiliriz  ki... Ya kadının anlattıkları doğruysa...Ya o çocuk gerçekten hastaysa... Offffff....Bir insan hakkında umarım dolandırıcıdır  diyeceğim hiç aklıma gelmezdi.....