28.02.2014

YAZACAK Bİ'ŞEY VAR DA BEN Mİ YAZMIYORUM SANKİ ?

Kadınların geneli alışveriş yapmaktan hoşlanır derler...
Ben söyleyenlerin yalancısıyım, zira o gruba dahil olamadım hiç... Hatta hiç sevmediğimi bile söyleyebilirim..
Neyse, konu benim hobilerim değil zaten...
İşte o kadınlara atfen  midir, nedir,   tıka basa  kıyafet dolu  dolabın karşısına geçip, "giyecek hiç bir şeyim yok" dedikleri de  söylentiler arasındadır..
Ben de aynen bu durumdayım..
Kafamın içinde bir sürü düşünce...ucundan tutup çeksen,  sayfalar dolusu yazı olur..
Ama ben ne yapıyorum ?
Bilgisayarın başına geçip,  ekranla bakışmayı tercih ediyorum..
Zira yazacak hiç bir şeyim yok....


19.02.2014

ENDİŞEYE MAHAL YOK...TUR DEĞİL Mİ ?

Sınırdaymışım..
Tam çizgide..
İnce bir çizginin üzerinde..
Değilmişim ama her an olabilirmişim...
Farkında değildim bu kadar etkilendiğimin..Belki üzerinde çok düşünmediğim için... Belki de o çok sinsi davrandığı için..
Oysa dönüş yolunda  G 'a demiştim ki, " insan ölümle yüzleşmeliydi değil mi ? Ama ben şu an hiç bir şey hissetmiyorum..."
Yani bildiğiniz, tanıdığınız bir insan  hayata veda ediyor. Siz  işte ondan sonraki her aşamaya şahit oluyorsunuz. Ta ki, yağmur altında toprağa verilişine kadar..
"Ben de hissetmiyorum"  diye cevap vermişti..
O'nu öylece orada  bırakıp hayata devam ederken, ama hayata karşı bu kadar mesafeli ve isteksizken.....
Etkilenmişim ben..
Blogda yazmayalı  uzun zaman oldu sanırım.. Ya da bana öyle geldi..
Okumam gereken çok şey birikti..
Havalar da inadına  güzel , ne yazık ki çok güzel.. Oysa yağmur yağmalıydı. İhtiyaç duyacaklarımızın ihtiyacı var şu an.. Büyümek için, serpilmek için, meyveye durmak için...
Belki havaların da dengesi kaymıştır azıcık...
Toparlarız be, toparlarız..
Hele bir kaç gün daha izin verelim kendimize...
Bir sabah umutla açarız  perdemizi..



.........

Bilmek yetmiyor, duymak gerek...
Duymak yetmiyor, hissetmek gerek...



14.02.2014

..........

Hassas olduğum, dikkat ettiğim hususlar var...
Toplantıya, sinema salonuna ..... girerken, toplum taşım araçlarına binerken cep telefonumun sesini kapatmak ya da kısmak gibi....
Arkadaş ,  cebin çalışıyor "  Ankara'nın bağları da, büklüm büklüm  yolları......"
Hadi ilkinde dalgınlığına geldi diyelim.. İkinci kez çalmasına niye meydan veriyorsun. Ya cebini kapat ya da sesini....
İnsaf !!!!!
Sağımız solumuz tabut...
Karşı kapı gasilhane...
İki adım ötede cenaze başında dua edenler ...
Kaybının başında göz yaşı dökenler....
Ne ölüye saygınız var ne diriye....

4.02.2014

SEN GİDERKEN...



Yine bir pazar..
sıradan bir pazar..
ama güzel olmalı, farklı yaşanmalı
önce mükellef bir kahvaltı
sen peynir üzerine reçel damlat..
söz , dalga geçmek  yok
yüzün gülsün yeter ki.....
hani diyorum sinemaya mı gitsek...çok uzun zaman oldu birlikte film seyretmeyeli.
ya da istersen yürüyelim sahilde  elin elimde..
dur hemen söylenme...
bulurum, biraz fırsat ver, hoş geçecek bu gün yeter ki sen de iste..
gözün kapıda, hissediyorum..
çıkıp gitmek istiyorsun,
nefes almak,
yalnız kalmak
ve oraya buraya savrulmuş ruhunu toplamak istiyorsun..
kahve yapsam sana..
hani şöyle bol köpüklü, lokum da koysam yanına..
dereden tepeden konuşsak
sen gülsen, ben kızsam
yine eskisi gibi olsak...
sen anlattıkça ben heyecanlansam
dinledikçe sana daha da hayran olsam...
ve kıskansam seni tüm bildiklerinden
hiç ummadığın bir anda  , tam konuşmanın ortasında 
sımsıkı sarılsam boynuna...
yine hoşuna gider mi, güler misin kahkahayla...
ne çok severdim gülüşünü,,,
başkalarının dünyası güneş doğunca,
benim dünyam sen gülünce aydınlanırdı.....
bak işte yüzün asıldı..
yoksa canın mı sıkıldı..
ruhun daralıyor biliyorum
için içine sığmıyor
duvarlar üstüne geliyor..
sen etrafındaki duvarları yıktıkça,
aramızdaki mesafe büyüyor..
kaçıp kurtulmak istiyorsun
sevgim zincirlemiş seni bana, zincirlerini kırmak istiyorsun....
sevgili, sessizce git e mi ?
geri döneceğini zannedeyim
her zamanki gibi sor bana
"bir şey lazım mı sevdiceğim ?"
git...
ve ben severek gittiğini bileyim..
sakın çarpma arkandan kapıları
ama kapa, açık kalmasın
çığlıklarım kulağına ulaşmasın
alışırım
ağlasam da , sızlasam da alışırım
                 yokluğuna değil ama, gidişine alışırım
                 ben seni sensiz de yaşarım....

12.11.2012




.......

Araf'ta olmak çok kötü bi'şey..
Ben araf'tayım..
Sen benim araf'ımda..
Gizlendiğini zannediyorsun..
Gizli gizli seni izlediğimi bilmeden..
Gizli gizli beni izliyorsun..
Beni izlediğini bildiğimi bilmeden..
Aklanamıyorsun..
Aklayamıyorum..
Aklanamıyorum...
Araf aklanma yeri değil çünkü...


..........



İnsanları hayatından ne kadar kolay çıkarıyorsun dedi bana...
Bana dedi..
İnsanların beni ne kadar çok kırdığını ya da benim ne kadar çok incindiğimi bilmeden...Beni de hayatından çıkaranlar var elbette.Ama bu ayrı bir konu..
En az 15 yıllık arkadaşlığımı bir anda bitirdim mesela.. Çok şey paylaştığım, iyi- kötü her zaman yanında ve destek olmaya çalıştığım arkadaşım. Beraber  zorlukların üstesinden geldiğimiz arkadaşım.. Bir gün telefonda " sen de dahil, hiç dostum yok çevremde " dediğinde  sustum. Ve gittim..
Kendimi aklamak kadar abes bir durum olabilir miydi? Dostluk, arkadaşlık ispat edilir miydi ? Böyle düşünenin yanında durulur muydu? Hadi o an sinirle ya da üzüntüyle  söyledi diyelim. Sonrasında , sakinleşince telafi edemez miydi ? Ben mi suçluyum. Hiç bir sorununda yalnız bırakmamışken, Hiç "bana ne " dememişken...
Annem en çok ketumluğumdan şikayet eder. Çok özel olanları ancak bir kaç kişiyle paylaşırım.Belki de bu nedenle insanlar beni bir eli yağda, bir eli balda zannediyor. Onun için üstüme geliyorlar sanki.. Herkes ilgi bekliyor. Gösterdiğimden daha fazlasını, gücümü aşanı..
Uzaklaşıyorum.
Bencil olanlardan,
Aba altından sopa gösterenlerden,
Tehlike arzedenlerden,
Kendilerini sorgulama zahmetinde bulunmayanlardan,
Hep içe dönük olanlardan,
Dünyanın tüm dertlerinin kendi başında olduğunu zannedenlerden,
İlişkinin kurallarını kendileri koyanlardan,
Kendisine her şeyi mübah görüp,  beni yargılamaya kalkanlardan,
Bile isteye kıranlardan,
Üzüldüğümü bildiği halde telafi etmeyenlerden,
Uzaklaşıyorum...